All Posts

Gurbet Kuşları

Türkiye tarihinin önemli kilometre taşlarından biri olan Demokrat Parti dönemini ve günümüzde olan bitenlerle ilişkisini anlamak için Gurbet Kuşları ve benzer dönem romanları son derece önem taşır. Oniki senelik Milli Şef döneminin ardından 1950 seçimlerinde ezici bir üstünlükle iktidara gelen Demokrat Parti ve haliyle “Tek Adam” politikasının öncülerinden Adnan Menderes’in o gün izlediği liberal politikalar, günümüz siyasi hayatında derin izler bırakmış, bununla da kalmayıp ülke ekonomisinin, yapılanmasının, dolayısıyla toplumsal hayatın da yönünü sonsuza kadar değiştirmiştir.

Puslu Kıtalar Atlası

İhsan Oktay Anar’ın henüz otuz yaşındayken böyle bir roman yazabilmesi gerçekten inanılacak gibi değil. Kitabın geçtiği 17. yy Osmanlı’sını, İstanbul’unu böylesine mükemmel tasvir edebilmesinin tek yolu sanırım o anda orada yaşamış olması. Değil üç yüz sekiz sene evvelin Konstantiniye’sinde olan biteni böylesine muhteşem bir dille tasvir etmek, kendi yaşantımızı bile bu şekilde anlatabilmek büyük maharetten biraz daha fazlasını ister. Kitabın başından sonuna neredeyse her bir satıra bir hikaye sığdırabilmesi, bize yazarın hikayecilik yeteneğinin ne denli gelişmiş olduğunu gösteriyor ki Türk hikayecileri arasında bu lezzeti belki de ancak Refik Halit Karay’da tadabilirsiniz, nitekim kendisi için Türk Edebiyatı’nın belki de en iyi hikayecisi olduğunu söyleyebiliriz.

Çakırcalı Efe

Kitap, Yaşar Kemal’in diğer eserlerinde de kullandığı üslupla, yani halk ağzıyla yazılmıştır. Böylelikle yazar, hikayenin hangi tarafında olduğunu okuyucuya belli ediyor. Bu yanlı yaklaşımı nedeniyle kitabın, hikayesini anlattığı devlete başkaldıran efenin bir biyografisi olduğunu söyleyemeyiz. Kitap gerçek bir karakterin taraflı anlatımıdır. Hatta kitabın bir bölümünde yazarın Ahmed Midhat Efendi vari bir şekilde birden araya girerek okuyucuyla direk temas kurduğunu bile görebiliyoruz. Çakırcalı Mehmet Efe’nin hayat hikayesini diğer kaynaklardan incelediğimizde, Yaşar Kemal’in kitabında geçen hikayeyle birebir örtüştüğünü görebiliriz.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Yazarın 1962 tarihinde yayımlanan bu eseri bir çokları için Türk Romancılığı’nın en iyi örneğidir. Türk romanları arasında böyle bir yarış var mıdır bilinmez ama, eserin bir başyapıt olduğu su götürmez bir gerçektir. Karakterler ince ince işlenmiş, dönem ve toplumsal hafıza arasındaki ilişki dikişsiz olarak hikaye ile bütünleştirilmiş, bir kişiliğin nasıl geliştiğini tüm hikaye içine yaymayı başarmış ve tüm bunları yaparken eğlenceli dilinden de vazgeçmemiştir. Abdülhamit döneminde hayata gözlerini açtığını tahmin ettiğimiz ana karakter Hayri İrdal’ın padişahlık, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerinin üçünü de görmüş olması, birçokları tarafından kitabın, “Türk tarihinin son elli yılı”‘nın bir eleştirisi olarak algılanmasına sebep olmuştur.

Bilinç üzerine

Önsöz: Bu metin 22 Ocak 2009 tarihinde yayınlanmış, hatırladığım kadarıyla bundan 2 sene önce yazılmıştı. Aşağıdaki fikirlerin tamamına şu an katılmadığımı belirtiyor ve metne dokunmadan tekrar paylaşmak istiyorum. Yaşamın ta kendisinin bir sistem anomali olduğunu düşünmüşümdür hep. sanırım sebebi heisenberg’in belirsizlik teorisi. eğer aynı anda bir elektronun konumunu ve hızını bilmek imkansızsa, acaba şu an buraya yazdıklarım bilincimin bir üretimi mi, yoksa elektronlar zaten öyle hareket edecekti de mi bunlar olup bitiyor?