Türkiye tarihinin önemli kilometre taşlarından biri olan Demokrat Parti dönemini ve günümüzde olan bitenlerle ilişkisini anlamak için Gurbet Kuşları ve benzer dönem romanları son derece önem taşır. Oniki senelik Milli Şef döneminin ardından 1950 seçimlerinde ezici bir üstünlükle iktidara gelen Demokrat Parti ve haliyle “Tek Adam” politikasının öncülerinden Adnan Menderes’in o gün izlediği liberal politikalar, günümüz siyasi hayatında derin izler bırakmış, bununla da kalmayıp ülke ekonomisinin, yapılanmasının, dolayısıyla toplumsal hayatın da yönünü sonsuza kadar değiştirmiştir.

Konu ile ilgili yazılmış onlarca tez, yüzlerce makale bulmak mümkün, ancak günün yaşam koşullarını, daha da ötesinde o günün havasını başarılı anlatımıyla, Orhan Kemal’in kaleminden Gurbet Kuşları ile soluyabilir, geçmişe (aslında çok tanıdık gelecek olan) bir yolculuk yapabilirsiniz.

Orhan Kemal bir yandan kitaptaki karakterlerine yüklediği sembolik anlamlarla o günü yerinde yaşayan insanların net birer portresini çizmiş, -bu sayede toplumsal sınıflaşmada kimin nerede durduğunu, hatta ne yiyip ne içtiğini güçlü kalemi ile biz gelecek nesillere aktarmış- diğer yandan da ülkede olup bitenleri, çarkların nasıl döndüğünü ve sistemin işleyişini anlatarak, eserinin Memleket Hikayeleri’nden öteye geçmesini başarmıştır.

Eserde adı geçen karakterlerin her birinin bir sınıfa ait insanlar olması, karakterlerin ayrı ayrı yaşam şekillerinin anlatılması okuyucunun o döneme dönmesinde ve kendini koyacak bir yer bulamıyorsa (ki okuyucunun sonraları ortaya çıkan çok geniş topluluk “orta sınıf” bireylerinden biri olması kuvvetle muhtemeldir) hikayeyi bir film gibi izlemeye, bulabiliyorsa daha da içine çekerek hikayeyi okuyucuyla tamamlar hale getirmiştir. Bu sayede tarafsızlığından kesinlikle söz edilemeyecek olan yazarın derdini anlatması kolaylaşmış olur.

Eser adından da anlaşılacağı gibi Anadolu’dan İstanbul’a göç eden bireylerin hikayelerini anlatıyor. Ancak onların hikayelerini tam olarak anlatabilmek için gerekli olan İstanbul insanı, İstanbul, Anadolu’da kalan Anadolu insanı, Anadolu öğeleri de son derece detaylı olarak işlenmiş. Bu öğelerden ayrı ayrı bahsedilirken de kurgudaki başarı dikkat çekici, zaten bu yönüyle Orhan Kemal’in elinden çıktığı anlaşılabiliyor.

Tüm bunlarla birlikte, bu kadar fazla sayıda öğeyi içinde barındırması, içerisindeki bazı bölümlere hakkıyla değinilmemesine neden olmuş, çoğu bölümün sonunda okuyucu tatmini sağlanamamıştır. Ancak bu durumdan başarısızlık olarak söz etmek mümkün değil, nitekim yazar yazılması gerekeni yazılması gerektiği kadar yazarak yukarıda değinildiği gibi asıl derdini, yani “insanca yaşamayı” anlatmıştır.

Çalışmak için İstanbul’a gelen ve adeta kendini başka bir gezegende, üstelik geldiği yerdeki toplumsal baskılardan arınmış olarak bulan gurbet kuşlarının kimi kendilerine “İstanbullular” tarafından biçilen rolü kabul etmiş, kimi köle-efendi dialektiğindeki köle olmayı kabul etmiş, kimi soru sormayı ve doğrunun erdemini rehber edinerek kendi hayatlarını kurmayı başarmış. Ancak her biri hemen hemen aynı yollardan geçmiş gurbet kuşları bu yönüyle Anadolu insanının dönüşümünü anlatmış.

Gurbet Kuşları, DP ile yeniden yaratılmaya başlanan İstanbul’da çoğunlukla hizmetçilik, kazı işçiliği, kabzımallık gibi alt sınıf işleri ile hayatlarını idame ettirmişler. Ancak özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, kitapta bu işlerle uğraşan her gurbet kuşundan (kabzımal müteahhit Hüseyin Bey hariç) en az iki karakterin kullanılmış olması. Bunun amacı ise gayet açık, karakterlerden biri daima yozlaşmış iken diğeri insanlık erdemini yitirmemekte. Bu sayede yazar bize erdemin yapılan iş veya sınıfsal ayrım ile ilgili olmadığını, her bireyin bu erdeme (ya da yozlaşmaya) meyilinin kendi içinde olduğunu anlatmaya çalışmış. Kabzımal müteahhit Hüseyin Korkmaz (bu karakterin isminin bu şekilde kullanılması özellikledir, dönemde yaşayan gerçek bir kişi ile bağdaştığı araştırılmalıdır) karakterinin bir başka örneğinin bulunmaması ise, karakterin eşsizliğinden kaynaklanır. Yazar bize bu adamın durduğu noktaya ancak bu şekilde gelinebileceğini anlatmak istemiştir.

Romantik bir insan olan Kemal, yozlaşmanın karşısında, tüm zorluklara göğüs geren karakterini aslında kendi dünyasında yaratmıştır, bu insan, onun özlemidir. Bu nedenle bazı karakterlere sonradan yüklenen anlamlar, karakterlerin gerçekliklerinde önemli kaymalara neden olmuştur. Kemal böylesine bir hatayı yapmayı göze alarak bize, mesaj verme kaygısının herşeyin ötesinde olduğunu göstermiştir.

Gurbet Kuşları’nı okurken, bugün çehresi değişen İstanbul’dan tutun, AKP hükümetinin icraatlerine, Tayyip Erdoğan’ın “Tek Adam"lık politikasına kadar birçok günümüze has sandığımız durumun, oyunun ikinci (aslında Özal’ı da sayarsak üçüncü) perdesi olduğunu görebilirsiniz. Bugün olan biteni anlamak için geçmişe bakmakta fayda görenler için kesinlikle okunması gereken bir eser.