Film, yaşama doğru tarafından bakıp insan davranışını doğru yorumlayabilmesi açısından son derece başarılıdır diyebiliriz. Filmin kahramanı bir anti kahraman olarak doğası gereği davranmayı bir anormallik olarak görmüyor, yapması gereken işi yapıyor, çünkü bu onun hakkı. Mutlu olma yetisi olmayan biri olarak ancak diğer insanların mutsuzluğu onu bir şekilde mutlu edebiliyor, tabii buna da tam olarak tanım gereği mutluluk diyebilirsek.

Kahramanımızın (César), etrafındaki insanlara yaptığı küçük “jestlerle” onlara nasıl mutsuzluk verdiğini izlerken aklımıza elbette bunun tam tersini yapan jean-pierre jeunet filmi kahramanı amélie geliyor. Aradaki en büyük fark ise césar’ın gerçekliğine karşılık amélie’nin çizgiroman kahramanı tadındaki imkansızlığı. Bu durum elbette rahatsızlık verici, çünkü bir film izlerken kendimizi césar gibi kötü bir karakter yerine koymak ve kendi kötü taraflarımızı itiraf etmek istemeyiz, hele de césar başarıya ulaştığında içten içe onun yüzündeki gülümsemeden haz aldığımızı kabul etmek kendi doğamızdan bizi soğutabilir.

insan’ın medeniyet kurmasındaki temel neden zekası, merakı, azmi gibi yalnızca ona özgü yetileri değildir, medeniyetin varolmasının tek nedeni insanın rekabetçiliğidir. Nitekim varoldukları günden bugüne kadar hiç rekabet etmek zorunda kalmamış günümüz ilkel toplumlarının bir medeniyet geliştirdiklerinden bahsedemeyiz, avcı toplayıcılıkla varlıklarını devam ettirebilen bu toplulukların akıllarına durduk yere tarım yapma fikrinin gelmesini beklemek de abesle iştigal olur. Öte yandan rekabetçi olması insanın kronik mutsuzluğunun temel nedenidir. Çünkü insanlar kendi mutluluklarını kendi statülerinin, kendilerine denk diğer bireylerin statülerine göre ölçümleyerek belirlerler. Bu durumda bireyin sahip olduklarının onun mutluluğu ile ilgisi yoktur. Mutsuzluğun, kişinin içinde bulunduğu toplumsalın genel yargı sistemine göre, onun statüsü için belirlediği ortalama hayat standartı ile de ilgisi yoktur. Mutluluk ve mutsuzluk ancak ve ancak kişinin sahip olduklarının, denk bireylerin sahip olduklarına oranına göre belirlenir. Bireyler kendilerini, ailelerinin diğer fertlerini ve akranlarını sürekli olarak denk bireylerle karşılaştırır, içinde bulundukları durumu mütemadiyen ölçümler ve bunu yalnızca içinde bulunulan andaki duruma göre değil, gelecekte diğerlerine sağlanacak olan avantajlara gebe muhtemel gelişmelere bakarak da yorumlarlar. Elbette bu durum evrimsel bir bakış açısıyla kolay bir şekilde açıklanabilir. Soyunu devam ettirme çabası rekabet etmek zorunda kalan toplumların bireylerinde bu ölçümlemenin ne kadar hayati olduğunu açıkca gözler önüne serer. Günümüz ortalama hayat standartında yaşayan bir bireyin sahip oldukları ortaçağda yaşayan birinin sahip olduklarıyla karşılaştırılamayacak kadar fazladır. Geçmişte zenginlik ölüm kaygısı olmadan yiyeceğe kolay erişim sağlamak şeklinde yalın bir biçimde nitelenebilirken, bugün bu durum en temel insan hakkı olarak görülmektedir. Haliyle herkesin sahip olduğu birşey zenginlik belirtisi olamaz. Zenginlik, diğerlerinin sahip olmadığı şeylere sahip olmaktır. Oysa evrim geçmiş bireylere göre ölçümleme yapmaz, rekabetin sözkonusu olduğu bir ortamda üstünlük ancak aynı zaman dilimindeki rakiplere sağlanabilir.

Çoğunlukla rekabet etmek fazla enerji gerektiren, yorucu bir eylemdir. Kendisine üstünlük sağlanan bir bireyin ara çok açılmadan diğerini yakalaması için radikal kararlar alması, önceki hayatına göre gereksiz risklere girmesi gerekebilir. Hal böyle iken birey yeni belirlenen standarta ulaşmak yerine alternatifler geliştirmek durumunda kalabilir. Bunun belki de en kolay yolu çıtayı tekrar aşağıya çekmektir. böylelikle birey yapısal değişikliklere gidip büyük riskler almak zahmetinden de kurtulmuş olur, hem enerji tasarrufu yapar, hem de oyunda varlığını sürdürmeye devam eder.

— spoiler —

César yukarıda anlatılanların adeta vücud bulmuş halidir. Filmde mutluluk ve mutsuzluk sahip olunanların ölçümlenmesine göre yapılmamış, salt anlamlarında kavramsal araçlar olarak sunulmuştur. César mutsuzdur, şu halde onun mutsuzluğunun sebebi ancak diğerlerinin mutluluğu olabilir, nitekim kişinin mutluluğunun diğerlerine göre belirlendiğinden yukarıda bahsetmiştik. Tüm olanlardan sonra césar’ın bir de clara’dan çocuk yaparak soyunu devam ettirmesi ve ilk kez mutlu olması tamamen evrimsel bir göndermedir. César başarılı bir birey olduğunu ispatlamıştır.

— spoiler —

Öte yandan César karakterinin gerçekliği ve gerçekliğin soğukluğunu kabullenişi diğerleriyle alay etmesine neden olur. onları yalan dünyalarında yaşayan kendi kendilerini kandıran samimiyetsiz bireyler olarak görür. Onların içinde bulunur çünkü başka şansı yoktur, sosyal bir yaratık olarak içlerinde bulunmak durumundadır, ancak bu durumdan hiç de memnun değildir. İntihar etmeye kalkışır ama etmez, çünkü nihayetinde bir insandır ve varolmak ister. Oysa egosu ona bunun ne kadar çirkin olduğunu sürekli olarak söyler, böylesine anlamsız yaşamayı da kabul etmediğinden onu sürekli intihara teşvik eder. İntiharları sürekli gece yalnız başınayken planlaması da bize intiharı egosunun planladığını söyler. (bkz: id, ego, süperego)

Amélie bir fantezidir, varolmayan ve tanım gereği varolamayacak biridir. Onun diğerleri için yaptığı onca güzel şey ve neredeyse kendi benliğinin adanmışlığının gerçek dışılığı César’ın ancak midesini bulandırabilir.<