Evrimde şimdiye dek kaybolmuş olması beklenen buna benzer bir kaç konu daha var aslında. Örneğin şizofreni. Varsayalım bu hastalık (nispeten veya tamamen) genetik olarak aktarılıyor (ki bu hastalığın önemli ölçüde genetik olarak aktarıldığıyla ilgili veriler var http://www.schizophrenia.com/research/hereditygen.htm). Eğer bu hastalık genetik olarak aktarılıyorsa, evrimsel süreç içinde bu hastalığa sahip bireylerin şimdiye dek yok olmaları gerekmez miydi?
Bu konuyla ilgili bir kaç teori var (https://en.wikipedia.org/wiki/Evolution_of_schizophrenia). Bunlardan bazıları (özet geçiyorum):
-
Sosyal beyin hipotezi: insan beyni sosyalleşmek için zaman içinde çok karmaşıklaştı ve bu karmaşıklık beraberinde çok hassas yapılar meydana getirdi. Bu hassas yapıların da bazen doğru çalışmaması kolaylaşmış oldu. Yani diyor ki beyin çok karmaşık, arada bozuluyor, mana aramaya gerek yok.
-
Sosyal avantaj hipotezi: şizofreni hastalarının geçirdikleri nöbetler, sanrılar ve gördükleri halüsinasyonlar geçmişte bu bireylerin kutsal, aziz ya da peygamber olarak algılanmalarına sebep oldu ve bu bozukluğu taşıyan bireyler doğal seçilimde avantaj kazanmış oldular.
Bir diğer benzer durum depresyonun halen varolması. İçe kapanık, hayattan zevk almayan, sabah uyanıp iş yapma isteği olmayan bireylerin hayat dolu, sürekli üretmek isteyen bireylerin arasında çoktan yok olmuş olmalarını bekleriz, oysa depresyon halen var. Demek ki bu insanlar yok olmamış.
Bu konuyu açıklamaya çalışan hipotezler ise şöyle (https://en.wikipedia.org/wiki/Evolutionary_approaches_to_depression):
-
Psişik acı hipotezi: örneğin bir arkadaşınızı kaybettiniz ve depresyona girdiniz. Bu durumda çektiğiniz acı sizi arkadaşınızla empati kurmaya zorluyor ve onu kaybetmenin nedenlerini sorgulatıyor. Eğer arkadaşınızı akciğer kanserinden kaybettiyseniz, derhal sigarayı bırakıyorsunuz. Yani yaşanılanlardan ders alıp kendinize çeki düzen vermenizi sağlıyor.
-
Davranışsal kapanma hipotezi: eğer karşılaştığınız sorunun çözümü için aldığınız riskler dizisinde sürekli kaybetmeye başlamışsanız, olumsuz bir tavır takınmak ve daha fazla risk almamak sizi daha fazla kaybetmekten kurtarır.
-
Analitik derin düşünme hipotezi: bir sorunu çözmek için kapanıp uzun süre sadece buna odaklanırsanız ve bu sorun hayati bir sorunsa, depresif haliniz size hayatta kalmanız için avantaj sağlayabilir. Örneğin buzul çağında sürekli gün ışığına ihtiyaç duyan, hoplayıp zıplamak isteyen biriyseniz muhtemelen mağarada kalmayı reddedip daha yaşanabilir yerler arayışı için bir maceraya atılırsınız, sonra soğuktan donarak ölürsünüz. Bu da yalnızca depresif olanların mağaralarında oturup hayatta kalmalarını sağlamış ve genlerini bugüne aktarmış olabileceğini gösterir.
-
Rütbe hipotezi: eğer sürekli olarak bulunduğunuz sosyal ortamı domine etmeye çalışıyorsanız ve sürekli olarak başarısız oluyorsanız depresyona girmek sizin sosyal statünüzü düşürmenizde ve o grup içinde olmanız gereken yere daha yakın bir yer belirlemenize yardımcı olabilir. Örneğin özgüveni ebeveynleri tarafından şişirilmiş bir ergenseniz, yetişkin hayatınızda gereksiz atılımlar yapmaya çalışabilir ve başarısız olabilirsiniz. Depresyona girmeniz aslında kendinizin ne olduğunu anlamanıza ve hayatınızın geri kalanını daha sağlıklı yaşamanıza yardımcı olabilir.
Muhtemelen yukarıdakileri okuduktan sonra buna benzer daha basit bir çok örnek aklınıza gelmiştir. Örneğin en basitinden fiziksel acı çekmek, acı çekmeyi kimse sevmez, ama böyle bir şey var. Peki neden? Eğer canınız yanmasa ateşe dokunur ve elinizi yakarsınız, eliniz artık işlevsiz hale gelebilir. Bunun önüne geçmek için acı mekanizması vardır.
Başka bir örnek yalan söylemek, kimse yalan söyleyen insanları sevmezken yalan söylemek sosyal insan grupları için hala vazgeçilmez bir yapı taşı. İhanet etmek, aldatmak, hırsızlık yapmak, cinayet işlemek, oburluk etmek, kendini beğenmek, dedikodu etmek… Negatif olduğunu düşündüğümüz tüm bu davranışları hepimiz reddederken, bu tür insanların toplumda barınamaması gerektiğini düşünürken, en çok yalan söyleyen, en çok aldatan, en çok çalan vs. Bireylerin toplumda genellikle yükseldiğini görüyoruz. Bunu cevaplamaya çalışmayacağım, malumunuz.
Gelelim eşcinselliğe. Bu durumu evrimsel olarak açıklamaya çalışan hipotezlerden bazılarını yukarıda arkadaşlar paylaşmış zaten, bir kaçını da ben özetleyeyim:
-
Akraba seçilimi (kin selection) faydası hipotezi: Akraba seçilimi sizin yalnızca kendi çocuklarınızı değil yeğenlerinizi de kollamaya çalışmanız demek. Eşcinsel amcalar (dayılar) akranlarına göre daha becerikli (hamarat) olduklarından sizin hayatta kalmanıza daha çok yardımcı olmuş olabilirler. http://www.psychologicalscience.org/media/releases/2010/vasey.cfm
-
Genetik taşınma hipotezi: Bu hipotez eşcinselliğin bir gen ile taşındığını ve tamamen doğuştan geldiğini varsayıyor. Bu gen erkeklerde eşcinselliğe neden olurken kadınları daha doğurgan kılıyor, haliyle eşcinsel insanların (örneğin) kız kardeşleri ortamı kendi genleriyle domine ediyor ve aynı zamanda eşcinsellik genini de yaymaya yardımcı olmuş oluyor. http://www.medicaldaily.com/gay-gene-survived-evolution-it-carried-mothers-who-have-more-children-study-240813
-
Bağ kurmaya yardımcı olma hipotezi: Bir grup insan üzerinde yapılan bazı psikoloji deneylerine göre arkadaşlık bağı kurmaya, sosyal bağ kurmaya daha yatkın olanlar eşcinsel eğilimleri daha fazla olan insanlar. http://www.huffingtonpost.com/2014/11/26/homosexuality-evolution-social-bonding_n_6218406.html
-
Eşcinsellerin zaten çocuğu var: amerikada yaşayan gay, lezbiyen, biseksüel ve transeksüel insanların %37’si çocuk sahibi ve bunların %60’ı biyolojik ebeveyn. Yani eşcinseller halihazırda genlerini aktarmaya devam etmiş.
Richard Dawkins’in konu ile ilgili bir videosu var: https://www.youtube.com/watch?v=IDmQns78FR8. Özetlemek gerekirse, yukarıda yazılanlara ek olarak şunları söylemiş:
-
Eşcinsele güvenme hipotezi: insanların avcı toplayıcı olduğu dönemlerde uzun süreler ava çıkan dominant erkek bireyler geride yalnızca güvenebilecekleri eşcinsel erkekleri bırakmışlar, oysa bir çok eşcinsel birey aslında biseksüel. (benim notum: halihazırda bunu yapmaya devam eden bir tür var, mürekkepbalığı http://www.livescience.com/21374-cuttlefish-gender-bending-disguise.html)
-
Ortam şartlarından tetiklenme hipotezi: Örnek olarak, daha evvel göğüsten beslenen çocuklarda belli bir gen tetiklenmezken, şişeden beslenen çocuklarda tetiklenmiş olabilir.
Sonuç olarak evrime, özellikle insan gibi son derece karmaşık bir organizmanın evrimine ve buna bağlı olarak insan davranışlarına 0 ya da 1 değerlemeleriyle bakmak hatalı olur. Henüz hücrenin içinde neler dönüp bittiğini tam olarak keşfedememişken, genlerin -davranışlarımızı bırakın-, biyolojimiz üzerindeki etkilerini tam olarak kavrayamamışken her şeye hemen ve bedava olarak cevap aramak son derece yanlış olur. Evrim teorisi mükemmel değil, sadece evreni anlamaya çalışmamız yolunda bize yardımcı olan araçlardan biri. Milyar senelik evrimi olan canlıların her davranışının nedenini tam doğru olarak olarak biliyor olsaydık, emin olun şu an bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk. Bu noktada amacımız herhalde şu olmalı, örneğin bu başlığın sorusu gibi, “eşcinsellik diye bir şey var, fakat evrimsel olarak düşünüldüğünde bunun varolması bana çok anlamlı gelmedi. Öyleyse bu durumun varolmasına neler etken olmuş olabilir?”. Yeter ki soru soralım ve nitelikli bir biçimde cevap arayalım. Baktık ki yolda düşünce mekanizmalarımız bizi yolda bırakıyor, delikanlı gibi o mekanizmalardan vazgeçmesini de bilelim. Çünkü körü körüne inanç ilerlemenin önündeki en büyük engeldir.