Bu seçimlerle ilk defa kitabın üçüncü sayfasına geçtik. Türkiye siyasi tarihinde Menderes ve Özal’ın (ve nicelerinin) geçemediği ikinci sayfaya ilk kez Tayyip Erdoğan geçmeyi başardı ve biz bir darbe olmadan sivil iradenin neler yaptığını gördük. Aslında bu Türkiye ve Türkiye insanı için çok büyük bir kazanım, çünkü gerçek bir demokrasi olabilme yolunda bir adım daha atılmış oldu. Batı’nın kazanımlarının bir gecede gerçekleşmediğini düşünürsek bizim de değişimimizin sancılı olması normal. Peki üçüncü sayfaya geçmekten kastım nedir?

Öncelikle ilk sayfa halkın gönlünden koparak seçilen iradenin başa gelmesi, Menderes ve Özal gibi. Fakat bu ikisi de attığı adımlarla varlığını tehdit ettikleri erkler tarafından gayrimeşru yollarla elemine edildi ve biz ikinci sayfayı bu iktidarlar zamanında göremedik. Başa sardık ve her seferinde 1923 senesine geri döndük. Yeniden yapılandırmaya çalıştık, kendi ayakları üzerinde duramayan demokrasiyi daha güçlü temellere oturtmaya çalıştık. Fakat bunu her yapmaya çabaladığımızda toplumsal hafızada derin izler bıraktık, karanlık tohumlar ektik.

Derken değişen konjonktürle Menderes ve Özal’ın hayaletleri tekrar denemek için yeni bir şans buldu ve ete kemiğe bürünüp Tayyip Erdoğan diye göründü. Bu denemenin ilk sayfasında erk yine düşmanını belirledi, fakat bu kez aksiyon alamadı. Ve böylece biz ilk kez ikinci sayfayı görmüş olduk. İlk kez 30’ların zihniyetinden farklı bir yapılanma memleketin en derinlerine kadar nüfuz etmeye başladı, kırk senelik hasret giderilmiş oldu, millet çok sevdiği ve kendi seçtiği liderine kavuşmuş oldu. Seçmeni Erdoğan’ı sahiplendi, arkasında durduğunu defalarca belirtti ve onu sınırsız yetkilerle donattı. Atılan tüm adımlara karşı desteğini kesmedi, yapılan tüm şımarıklıklarına göz yumdu, “gerekirse o götürürken biz hamallığını yaparız”‘a kadar sindirildi. Bu esnada hiç bir varlık gösteremeyen diğer iradeler (siyasi partiler, stk’lar) durumu analiz bile edemediler, ne olduğunu dahi anlayamadılar. Ne yaptılarsa başarısız oldular, liderlerine böylesine sahip çıkan bu kitlenin fikrini değiştirebilmek adına bir arpa boyu yol alamadılar. Ancak tüm bu serzeniş ve bunaltı, kendi içlerinde de bir değişimin kapısını araladı, yeniden yapılanma yolunda hareket etmeye başladılar.

Ardından şımarttıkları liderlerinin kontrolünden çıktığını gören seçmeni artık bu devrin miadının dolduğunu kabul etti ve ilk kez dünkü seçimler ile biz kitabın üçüncü sayfasını görmüş olduk. Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olan 7 haziran seçimleri aslında çok şey vadediyor. Tepeden inme erklerin, şımarık diktatörlerin sırasını savdığını, halkın yükselmiş beklenti çıtasını karşılamak için gerçek anlamda çalışmak zorunda olan siyasi partilerin artık denetlendiğini ve ödüllendirilip cezalandırılacağını söylüyor bize.

Önümüzde çok uzun bir yol var ve bu kez, ilk defa insanlar çözüm üretmek için özgürce hareket edebilecekler.

Kürt sorunununun çözümü artık çok da uzak görünmüyor. Yüz senedir sırtımızı döndüğümüz, yoktur dediğimiz kürt sorunu şu an gümbür gümbür meclise girdi, yani böyle bir sorun vardır, artık “kafanızı kuma sokarak kurtulamazsınız” mesajını verdi. Şimdi bu topraklar üzerinde yaşayan, var olan, derdi olan ve söyleyecek çok sözü olan bir grup insan mecliste. Biz dinlesek de dinlemesek de onlar konuşacaklar. Reddetmek yerine onlar konuşurken kulaklarımızı açıp iyice dinlememiz sadece ve sadece bizim yararımıza olacaktır.

Bundan başka, seçim barajının kaldırılması çok uzak görünmüyor ki bu çok daha önemli bir gelişme. Şimdiye kadar stratejik oy veren insanların artık gerçek anlamda mecliste temsil edilmesinin yolu açılmış oldu. Örneğin %2 civarında oy alan saadet partisi, sırf seçmeni tarafından “nasılsa barajı geçemez” denilerek her seferinde oylarını akp’ye kaptırmıştı, artık bu ve bunun gibi hiç bir sağ merkezli islam temelli parti seçmeni kendini akp’ye teslim olmak zorunda hissetmeyecek. Her fraksiyon, olduğu kadarıyla, mecliste temsil edilecek. Bu da son bulan tek adam devrinin çok önemli bir göstergesidir.

Barajın kaldırılmasına en çok karşı çıkacak olan mhp’nin ise hesabını daha iyi yapması gerekiyor. Nitekim bu seçimde normalde oyu %6-7 olan hasmı, sırf barajı geçebilsinler diye türklerden aldığı destekle %13 oy oranına ulaştı. Bu oyların çoğu diğer sağ partilerden kaydı. Eğer baraj olmasaydı hdp bu kadar güçlü bir biçimde meclise giremeyecekti. Yani nihayetinde yasaklarla ancak daha çok zarar edileceği görülmüş oldu. Bu yüzden işin matematiğine bakıldığında baraj kaldırılsın diyen ilk partinin mhp olması gerek.

Barajın kaldırılmasının bir başka büyük sonucu ise gerçek bir sol partinin şekillenmesi olacaktır. Ulusalcı ve sol tandanslı bir yapısı olan chp’nin ikiye bölünmesi, ulusalcı kesimin emine ülker ile yola devam etmesi, sol kısmın ise yeni bir çatı altında birleşmesi gerekli. Bu sayede bu sol parti hem kendi içinde arınmış olacak, hem çok da fazla güç kaybetmeyecektir. Aksine, bu ayrılmanın ardından türkiye’de temsil edilemeyen solu temsil edebilecek ve bir çatı altında toplanarak güç kazanacaktır. Böylece stratejik oy vermeyen kitle artık gönül rahatlığıyla kendi sol partisine oy verebilecektir.

Ben artık yeni gelen kuvvetlerin devlet kademelerinde sıfırdan kadrolaşma devrinin sona erdiğine inanıyorum. Artık hepimiz ülkenin tüm ayrık güçlerini ele geçirmeye çalışmanın, bunu yapmaya çalışanın sonunu getireceğini gördük. Demek ki hakikaten bu topraklar kabuğunu kırmaya, ram olmamaya hazır. Hal böyle iken artık herkes herkese karşı çok daha fazla saygılı olmalı. Mhp seçmeninin, bu partiye oy vermesinin bir nedeni olduğunu kürtler anlamalı, kürtlerin hdp çatısı altında toplanmasının altındaki sebepleri milli görüşçüler anlamalı, balyoz, ergenekon davalarında içeri alınan insanların yanında duranları da kürtler anlamalı. Örnekler çoğaltılabilir. Ama herhalde bunun önemini en çok son zamanlardaki gelişmelerle gülen cemaati mensupları anladı. Kendinden olmayanı sürekli dışlamak, ötekileştirmek, hor görmek, aşağılamak ancak nefret uyandırır. Siz birilerinden nefret ederseniz, onların da size aşk mektubu göndermesini bekleyemezsiniz. Çok açık: nefret, nefret doğurur. Ezilenler “biz eziliyoruz” diye sokaklara çıkarken onlara “çürük çarık nesil” derseniz gün gelir aynı erk sizi de ezmeye çalışır. Bu memlekette nakşibendisinden nurcusuna, menzilcisinden kadirisine bin farklı tarikat var. Nasıl kürt sorunu yoktur, kürt diye bir şey yoktur diyemiyorsak, bu insanlar da yoktur diyemeyiz. Zaten başımıza şimdiye kadar ne geldiyse bir kesimin başka bir kesimi yok saymasından geldi. Cumhuriyetin ilk döneminde yok saydığımız bu tarikatlar varolduklarını acı yöntemlerle ispatladılar. Yine aynı dönemde yok saydığımız kürtler varolduklarını son otuz senedir çok kanlı bir şekilde ispatladılar. Artık kürtler de ülkücüleri kabul edecek, alperenler de solcuları. Eteğimizde ne kadar taşımız varsa hepsini dökeceğiz, hepimiz birbirimize tahammül etmeyi öğreneceğiz. Nitekim, öğrenemeyenin kaybettiğine hepimiz defalarca şahit olduk.

Son olarak akp seçmeninin son 13 senedir (hatta %40 ile bu seçimde de) bize bir şeyler anlatmaya çalıştığını unutmamak gerek, yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenmiş olmamız gerek. Yıllardır ezilmiş, hor görülmüş bu insanlar akp döneminde ilk defa insan yerine konuldular, ihmal edilmediler, onların varolduklarından birileri bahsetti. Akp onları cahil diye aşağılamadı, fakir diye hor görmedi, hatta nihayetinde ignorantizmin popülaritesi yükseldi, iş “cahilsem cahilim ve bununla gurur duyuyorum”‘a kadar gitti. Hepimiz bu durumdan ders çıkarmalıyız, bunca insanın yıllardır aslında ne demek istemeye çalıştığını iyi okumalıyız. Reddetmek, inkar etmek sorunları çözmüyor, gerçekleri değiştirmiyor.

Artık kimsenin kimseye:

“Niye onlara oy veriyorsun” demediği, “Nasıl böyle düşünebilirsin” diye baskı kurmaya çalışmadığı, “Bunu söylemek vatana ihanettir” diye yargılayıp öz değerleriyle korkutmaya çalışmadığı, “Böyle bir seçim yapılamaz” diye insanların seçimlerine karışacak haddi kendinde görmediği, “Bunlar amerika’nın oyunu” kolay kozunu kullanmadan önce iki kere düşündüğü, dinleyip anlamadan kestirip atmadığı, “Bunun başı kapalı, bunun eteği kısa” diye herkesi etiketleyip ötekileştirmediği, “Ben sizin için en iyisini biliyorum” diyen insanların aslında hiç bir şey bilmediğini anladığı,

ve kendinden olmayana saygılı olmayı öğrendiği,

güzel bir türkiye dileğiyle. Hepimize hayırlı uğurlu olsun.